18 Trilyon Dolarlık Ekonomik Krizin Ayak Sesleri: Dolar ve Borsa Dalgalanacak!
Küresel ölçekte obezite oranlarındaki hızlı yükseliş, yalnızca sağlığı etkilemekle kalmayıp, ekonomik dengeleri de ciddi şekilde tehdit eden bir kriz durumuna geldi.

Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre obezite kaynaklı ekonomik maliyetler, 2030 itibarıyla 3 trilyon doları bulacak ve 2060 yılına gelindiğinde bu rakamın 18 trilyon doları aşması öngörülüyor. Bu durum, yalnızca sağlık hizmetleri ile sınırlı kalmayıp, üretkenlikten sosyal güvenlik sistemlerine kadar birçok alanda ciddi etkiler yaratacak.
1990 yılından bu yana, yetişkinlerde obezite oranı iki katı, ergenlerde ise dört katı kadar artış gösterdi. Dünya genelinde her yıl fazla kilolu ve obezite ile bağlantılı olarak 4 milyondan fazla kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. 2022'de, 2,5 milyardan fazla yetişkinin neredeyse 890 milyonu obez kabul edilen gruba girdi.

KÜRESEL EKONOMİK ETKİLER
DSÖ’nün verileri, obezitenin yalnızca doğrudan sağlık harcamalarıyla sınırlı bir sorun olmadığını; aynı zamanda iş gücü kaybı, erken ölümler ve azalan üretkenlik gibi nedenlerle ekonomiye ağır bir yük getirdiğini ortaya koyuyor. Dünya Obezite Federasyonu verilerine göre, bu yük şimdiden küresel Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'nın (GSYİH) yüzde 2'sini aşmış durumda. 2060'a gelindiğinde bu oranın yüzde 3'ün üstüne çıkması bekleniyor.
Uzmanlar, eğer mevcut önlemlerle devam edilirse, 2035 yılı itibarıyla obezitenin yıllık maliyetinin 4,32 trilyon dolara yükselebileceğini öngörüyor. Yani, birkaç yıl içinde bu maliyetler sürdürülemez hale gelebilir.

'SADECE BİR SEÇİM DEĞİL'
Kuzey Carolina Üniversitesi’nden beslenme uzmanı Barry Popkin, obezitenin tetikleyici unsurları arasında işlenmiş gıda tüketiminin ve hareketsiz yaşam tarzının ön planda olduğunu belirtiyor. Popkin, bu gıdaların bağımlılık yapıcı içeriklerle hazırlandığını ve böylece obezitenin kaçınılmaz hal aldığını ifade ediyor. Obezite, 16 kanser türünün 13’üyle ilişkilendirilmekte ve ayrıca diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları ve depresyon riskini de önemli ölçüde arttırmaktadır.
“Dünya genelinde herhangi bir ülkede bile obezite oranlarının düştüğünü görmedik” diyen Popkin, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki artışın daha belirgin olduğunu vurguluyor.

‘HASTALIK OLARAK TANINMALI’ İFADELERİ
Dünya Obezite Federasyonu’ndan Angie Jackson-Morris, obezitenin yalnızca bireysel bir tercih olarak ele alınmaması gerektiğini, aksine bir hastalık olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Ona göre, işlenmiş gıdaların agresif şekilde pazarlanması, sağlıklı gıdaya erişimdeki eşitsizlikler ve şehirlerdeki kısıtlı hareket alanları bu sorunu daha da derinleştiriyor.
Jackson-Morris, “Obezite, sadece sağlığı değil, aynı zamanda iş gücünü ve ekonomiyi de olumsuz etkileyiyor. İnsanlar çalışamaz hale gelecek ve en çok sınırlı kaynaklara sahip ülkeler bu ağırlık altında ezilecektir.” şeklinde görüş bildiriyor.

DÜNYADAN ÖRNEK UYGULAMALAR
Bazı ülkeler bu konuda harekete geçmiş durumda. Şili’de, şeker vergisi ve paketlerin üzerindeki uyarı etiketleri ile şekerli içecek satışları yüzde 24 azalmış durumda. Japonya ise orta yaş grubundaki bireyler için zorunlu bel ölçümü uygulamasıyla obezite oranını yüzde 4’ün altında tutmayı başarmış durumda. Norveç ve Finlandiya’da ise okul yemekleri, vergiler ve pazarlama sınırlamaları sayesinde artış hızlandırılmamış.